1. Home
  2. Mekanlar
  3. Yeni Zelanda
  4. Auckland
  5. Avustralya – Yeni Zelanda; Melbourne Müzeleri ve Rıhtımı

Avustralya – Yeni Zelanda; Melbourne Müzeleri ve Rıhtımı

2

Avustralya Usulü Etli Pay14 Ekim 2013

Sabah odamızı boşaltıp bavullarımızı teslim ettik otel görevlilerine. Flinders istasyonuna yürüdük. İstasyondaki büfeden Avustralya usulü etli pay alıp kıtanın geleneksel kahvaltısı ile tanıştık. “Meat cake” bol soslu, bol etli ve son derece lezzetli, sosu biraz çokça olduğu için elde yerken temkinli olmak gerekiyor.

Günü sanata ayırmaya karar verdik ve ACMI müzesinden başlayalım istedik. ACMI (Australian Centre for the Moving Image – Hareketli resim için Avustralya Merkezi), sinema, televizyon, bilgisayar oyunları, animasyon gibi hareketli resim içeren her şeyi içeren bir müze. Sabit ana sergi Screen Worlds ücretsiz. Bizim ziyaretimiz esnasında yer alan geçici sergi “Shaun Tan’s The Lost Thing” de ücretsizdi. Avustralyalı karikatürist Shaun Tan’in sinemaya uyarlanmış Kayıp Şey filmi için hazırlanmış bölüm çok merak uyandırıcıydı. Seyahat dönüşü izlediğimiz kısa film hayal gücünü tetikliyor, sergi de bunu yansıtmış.

Australian Centre for the Moving Image

ACMI'de ana sergiAna serginin en dikkat çekici yanı sunumları. Cihazları, teknikleri tecrübe edebileceğiniz yerler oluşturmuşlar. Devasa bir kaskın içerisine girip efsanevi film sahneleri izleyebiliyorsunuz, tarihi sinema oynatım ekipmanlarının nasıl işlediğini inceleyebiliyor, oyun konsolları ile oynayabiliyorsunuz. Hem Avustralya sinema tarihi (Melbourne doğumlu Cate Blanchett’e ayrılan bölüm gibi), hem dünya sinema tarihi var. Filmlerde kullanılan farklı çekim, ses ve renk tekniklerini inceleyebiliyorsunuz. Örneğin odanın biri zifiri karanlık, duman veriliyor ve bir projektörden S harfi şeklinde dönen beyaz ışık yansıtılıyor. Alanda dolaştıkça resmi siz oluşturmuş oluyorsunuz.

Yarra Nehri

ACMI nehir kenarında, çıkışta St Kilda yolu üzerinden nehrin diğer kanadına geçtik, sanat bölgesine. Bir önceki gece, yani Pazar gecesi okuduğumuz notlardan öğrenmiştik bu bölgede Pazar günleri sanatçı pazarı kurulduğunu. Yani bölgeyi gezmek için en iyi gün şehirde olmamıza rağmen kaçırmışız. National Gallery of Victoria, yani eyaletin baş galerisine gittik. Daha binaya girmeden dikkat çekiyor, çünkü ana girişin olduğu cephe cam ve üzerinden su akıtılıyor, çok şık görünüyor.

National Gallery of Victoria Girişi

National Gallery of VictoriaMüzenin ücretsiz girişinde bir enstrüman grubu vardı, tamamı silahlardan yapılmış, şarjörlerden gitar gövdesi gibi. Pazar günleri bu enstrümanlarla konser verildiği bilgisini okuyunca biraz daha üzüldük buraya doğru günde gelmediğimize. Müzede farklı dönemlere ve coğrafyalara ait sanat eserlerini görmek mümkün, biz bu yöreye dair bölümleri gezdik sadece. Hafta içi olduğu için öğrenci grupları vardı. Her öğrencinin elinde katlayıp omuzuna asabildiği tabure ve tablet bilgisayar var. Gerekli yerlerde hepsi taburelerine oturuyor, eser kendilerine anlatılırken notlarını elektronik ortamda alıyorlar.

National Gallery of Victoria

National Gallery of Victoria Öğrencileri

National Gallery of Victoria'dan

Müzenin karşısında devasa park başlıyor, şehir merkezinden büyük. İçerisinde botanik bahçeden hukümet konağına, gezilmesi önerilen “Shrine of Remembrance”dan, spor alanlarına kadar bir çok şey var. Müze çıkışı St Kilda caddesinden devam ederseniz başka müzeler ve sanat galerileri de var. Biz geri dönüp nehir kenarına inmeye karar verdik.

35 Numaralı ücretsiz Melbourne tramvayı

Southbank bulvarından kıyıya inip, içerisinde kumarhane, otel, alışveriş merkezi ve eğlence merkezi olan Crown Complex’in yanında nehir kenarında yürüyüş yaptık. Hava yine son derece tahmin edilemez durumdaydı. Biz de deniz kenarına gitmeye karar verdik.

Şehir merkezinde bolca tramvay hattı var, elbette metro da. Buralara insanların arabayla gelmeleri pek istenmiyor olmalı, otopark fiyatları inanılmaz seviyelerde, birkaç saat için 60 doları gözden çıkarmalısınız. Tramvay hatlarından 35 numaralı City Circle hattı ücretsiz. Şehir merkezinin çevresini dolaşıyor ve limana gidiyor. Sürekli her iki yönde çalışıyor ve yaklaşık 10 dakikada bir sefer var.

Melbourne liman bölgesi

Melbourne liman bölgesiLimana, deniz kenarına bu hattı kullanarak indik ancak limanda pek hareket yoktu. Harbour Town adında bir açıkhava alışveriş merkezi var. Ortalığın hareketsizliğini yağan yağmurdan çok, günün Pazartesi olmasına bağlasak da insanların yatlarının demirlediği, bir kaç gezi teknesinin yer aldığı limanın hiç bir zaman şehir merkezi hareketliliğinde olmadığı anlaşılıyor.

Tekrar 35 nolu hat ile şehre dönüp “Treasury” yani eski hazineyi ziyaret ettik. Melbourne’un büyümesine vesile olan en önemli olay altın bulunması. 1950’lerde şehir ciddi anlamda göç almaya başlamış. Aslında sadece şehir değil tüm ülke. Toplam nüfus 10 yıl içerisinde 3 katına çıkmış. Hazine binası ise altınların saklanması için yapılmış ve 1962’de hizmete girmiş. 2009’dan beri müze olarak hizmet veriyor ve o yıllardaki hayat aktarılmaya çalışılıyor. Ücretsiz müzenin hem binası güzel hem içerisindeki sunumlar. Özellikle yerin 25 santim altında bulunan 70 kiloluk altın külçesinin kopyası dikkat çekiyor. Adeta yeri eşeleyip altın bulmuşlar.

Melbourne “Treasury” müzesinden

Müzeden çıktıktan sonra biz Melbourne’den ayrılışa geçtik. Bir pizzacıda karnımızı doyurduk. Mekanın sahibi Türkmüş ama orada değilmiş, İran’lı çalışan pizzamızı hazırladı, kısa sohbet edip karnımızı doyurduk, birayla 18,9AUD ödedik. Otelden bavullarımızı alıp yine skybus kullanarak Yeni Zelanda’nın Auckland kentine geçmek üzere havalimanına yollandık.

Melbourne “Treasury” müzesinden

Okyanusya’da sırt çantalı gezginler için adete özel tarifeler var, bagajsız, ikramsız uygun fiyatlı uçak biletleri milli havayolu Air New Zealand’da dahi var. İlave bagaj hakkını çevrimiçi alamıyorsunuz, eğer bagajınız varsa size 80AUD fatura ediyorlar bagaj başına. Bagaj konusunda çok da sıkılar, kesin olarak 7 kilonun üzeri kabin bagajı kabul etmiyorlar. Biz el bagajlarını uygun kiloya indirip geri kalan herşeyi orta boy valize tıkmayı başardık. Ağır bir valiz verdik.

Auckland HavalimanıBiniş kartlarımızı almayı umarken bu sefer eşim için biniş izni çıkmadı. Sabırla, gerilmeden bakladik, vizesi sisteme işlenmemiş. Birkaç telefon görüşmesi sonrası sorun çözüldü. Air New Zealand ilginç güvenlik videoları ile biliniyor. Bize de Altın Kızlar’ın Rose’u Betty White aktarmış oldu bilgileri. Yolda ise Milford Sound yolunun bulunmasına dair bir belgesel izleme şansım oldu.

Auckland’e vardığımızda gece yarısını geçmişti, 3,5 saatlik uçuşta 2 saatlik dilim atlanıyor. Bavulları alınca, gümrükten geçmeden önce yanımıza akşam yemeği niyetine aldığımız sandviçleri mideye indirdik. Ancak kokusu çantaya sinmiş, girişte köpeğin ilgi odağı olunca ufak çaplı da olsa arama kaçınılmaz oldu, neyse ki macadamialar yakalanmadı. Hemen havalimanı dibindeki otele yerleştik.

Comment(2)

LEAVE YOUR COMMENT

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir