1. Home
  2. Mekanlar
  3. Avustralya
  4. Avustralya – Yeni Zelanda; Sydney 3

Avustralya – Yeni Zelanda; Sydney 3

6

Müzeler ve Opera’nın 40. Yaş Günü

27/10/2013

Hava raporu bugün için yağmur ihtimalinden bahsetmişti, bizde yapmayı planladığımız müze ziyaretlerini bugüne ayırmıştık. Elbette yalnızca müze gezmedik. Öncelikle “The Domain” bölgesine yöneldik, gitmeyi planladığımız “Art Gallery of New South Wales” burada. Devasa botanik bahçesinin hemen yanındaki The Domain de aslında kocaman bir bahçe, park. Burada konserler düzenleniyormuş, insanlar piknik sepetleri ile gelip keyif yapıyorlarmış.

Botanik parkı ve Domain şehir merkezinin yaklaşık altıda birini kaplıyor, şehrin kalanında ayrıca Hyde park gibi bir çok iddialı, geniş park var. Ama ciğerler bu bölge. Burada yedi tane bina var, kışla müzesi, darphane, hastane, parlamento, kütüphane, konservatuar ve müze.

Tarihi Sydney DarphanesiMelbourne olduğu gibi Sydney’de de şehir merkezinde ring yapan ücretsiz bir hat var, bu sefer tramvay değil otobüs. Onu kullanarak gittik ve beşi yan yana dizili binalardan günümüzü başlattık. Kışla 1820’de inşası tamamlanmış ateş tuğla bina 600 kişinin konaklaması için yapılmış. 1990’da müzeye çevrilmiş. Biz müzenin içerisine girmedik ancak dönemin yaşamını yansıtıyormuş. Vaktiyle bir nevi lojmanmış bu bina ancak o dönemi düşünün, hemen hemen köle kategorisinde olan insanlardan kalacakları yeri kendileri bulmaları beklenirmiş, sonra bu bina yapılmış ve içerisinde yan yana hamaklarda yüzlerce insan konaklatılmış.

Yan bina darphane 1854 yılında açılmış. Altına hücum sırasında altın alımı burada yapılıyormuş, 1927 yılında Melbourne ve Perth darphaneleri ile rekabet edemeyip kapanmış, şimdi bir hükümet kurumuna ev sahipliği yapıyor.

Sydney "rom" hastanesi

Sydney hastanesi bahçesindeki domuz heykeliHastaneye eskiden rom hastanesi denirmiş çünkü inşaatında çalışanlara rom ithal etme hakkı tanınmış. Elimizdeki kitapta hemşire kanadının onayını Florence Nightingale verdi diye yazıyor. Bina halen hastane olarak kullanılıyor en önemli sembolü ise bahçesindeki domuz heykeli. Burnunu okşayana iyi şans getirdiği düşünülüyormuş, bronz heykelin burun kısmı parlıyor. Biz de geleneğe uyuyoruz.

Parlamento binasına geçerken dalış turumuzdan tanıdık bir yüz, Elisha ile karşılaştık. Yürüyüşe beraber devam ettik. Bu binalardan sadece bir sonraki bina olan kütüphanenin içerisine girdik. O da sadece yerdeki mozaik kopyasını görmek için. Eski harita üzerinde Abel Tasman’ın 1640’larda Avustralya’ya yaptığı iki keşif turu resmedilmiş.

Gallery of New South Wales

GNSW müzesindeBiz yan yana dizili bu binaların arkasında kalan Domain bahçesinin karşı kenarında yer alan müzeye yönelirken Elisha kendisinin botanik bahçesine gideceğini söyleyerek ayrıldı. Domain’in Diğer tarafındaki Gallery of New South Wales’e vardığımızda (giriş ücretsiz) saat 10:30’u geçmişti ve biz henüz kahvaltı etmemiştik. Şuradaki eser de neymiş, kafeteryası nerede, yiyecek ne var darken anons yapıldı, saat 11’de ücretsiz turlar başlayacakmış. Giriş kapısına geri döndük, 2 orta yaş hanım hazır bekliyorlardı. Biri genel olarak modern sanat üzerine bir tur gerçekleştirecekmiş, diğeri ise Aborjin sanatı. İlgimizi Aborjin sanatı çekse de acaba sıkılır mıyız sorusunun aklımızda dolandığını fark etmiş olmalı teyze, adeta müşteri kapma yarışı gibi girdi. 1 saat sürüyor ama sıkıldığınız an bırakırsınız, ayıp olmaz merak etmeyin dedi. Bizden başka meraklı yok, biz de Aborjin turunda karar kılınca diğer kadın ofisine geri döndü.

GNSW müzesinden

GNSW müzesinden Tazmanya adasıAslında bizleri sıkıcı olabileceği iması yaparak caydırabilir, kendisi de ofisine dönebilirdi ama o tam tersine bizi kazanmaya çalıştı ve muhteşem bir tur gerçekleştirdi. Aborjinlerin malzemelerinden başladı, bunların nasıl elde edildiğinden, gördüklerinden, resme yansıtmak istediklerinden. Biz de fırsatı iyi değerlendirmeye çalıştık, uzman birini yakalamışken sanat turunu aynı zamanda Aborjin kültür tanıtımına dönüştürdük, geçmişten günümüze merak ettiğimiz her şeyi sorduk. Hem yaşamlarına yönelik hem sanatlarına yönelik bilgi ile doldurttuk kendimizi.

Doyurucu turun ardından bir de kendimiz gezdik müzeyi, lakin turun konusuna uymayan eserlere uğramamıştık. Müzede klasik tarzda yağlı boya çalışmalar da var ama büyük çoğunluğu modern çalışmalara ayrılmış. Sadece resim heykel değil, video çalışmaları da sergileniyor ve beyin gıdıklayan, şaşırtıcı, eğlendirici eserler bulmak mümkün.

GNSW müzesinde

Müzeden ayrılınca hemen arkasında kalan Woolloomooloo’ya yöneldik. Yatların koya çekildiği lüks muhit belki de Sydney’in en ünlü merdivenleri ile Potts Point’e bağlanıyor, McElhone merdivenleri. Elimizdeki rehber kitap Potts Point için de bir yürüyüş parkuru çıkarmış, parkurun tamamını yapmasak da bir kısmını yürüdük. Zengin muhit gökdelenlere adeta direnmiş, ateş tuğlalı binaları ve bol ağaçları sokakları ile çok nezih duruyor.

Potts Point, SydneyBiz yürüyerek Kings Cross’a semtine ulaştık, akşamları da hareketli olduğu belirtilen semtte, meydana bakan üst katta balkonu olan bir mekana yerleştik ve biralı etli, sıkı bir günün ilk öğünü ile mideleri şenlendirdik (2 tabak et ve 2 bira 40aud). Etrafı biraz turladıktan sonra The Rocks’a geçtik. Semtin zaten gezmiştik, hedef Contemporary Art Museum.

John Power adlı sanat meraklısı öldüğünde, 1943’te tüm koleksiyonunu ve beraberinde de hatırı sayılır bir bütçeyi Sydney üniversitesine bırakmış. 1991’de Warhol, Lichtenstein gibi efsanelerin de eserlerini içeren koleksiyon Circular rıhtımı kıyısındaki binada meraklılara açılmış. Müzeye girdikten (giriş ücretsiz) kısa süre sonra yine bir anons duyduk, tur saat 3’te idi. Diğer turun tadı damağımızda kaldığı için buna hemen katılım gösterdik.

Museum of Contemporary Art'da tur

Belki de müze daha merkezi yerde olduğu için hem içerisi diğer müzeye göre daha kalabalıktı hem de bu tura katılım bizimle sınırlı değildi, bir Malezyalı bir de Tazmanyalı kadınla birlikte yine Aborjin sanatı üzerine olan turu yaptık. Bu seferki tanıtım, anlatım, eserler GNSW’dekine kıyasla oldukça sönüktü. Eserler daha moderndi. Bizleri gezdiren teyzemiz özellikle bize şaşırmıştı, 2 Türk müze geziyor, daha önce hiç Türk gezdirmemiş. Sıkça sordu anlattıklarımı anlıyor musunuz, anlamazsanız sorun diye, İngilizcemizin iyi olmasına, rahat rahat takip etmemize iyice şaşırdı. Malezyalı kadının elindeki kitapta gördüğü bir detay ile teyzemizin açıkladığı eser arasındaki bir bağlantıyı eşim yakalayınca (rehber bile bilmiyormuş) sanırım bakış açısı iyice değişti. Tur bittiğinde şaşırma sırası bizdeydi. Seyahatimizin son gününde, gezimizde ilk kez biri, rehber teyzemiz, bizlere sarılıp yanaklarımızdan öptü.

Museum of Contemporary Art'ın kfetaryası

Tur bitince daha önce Türkiye’ye gelmiş Malezyalı ablamızla sohbet ettik biraz, İstanbul’dan Ankara’ya trenle giderken hayatında ilk kez görmüş olduğu alaturka tuvaleti şaşkınlıkla anlattı bizlere. Müzenin en üst katında güzel manzaralı bir de kafe var, oraya çıktığımızda servisi kapatmışlardı ama bir süre oturup dinlenmemize izin verdiler.

Sydney'li kokoşlarMüzenin önündeki banklara geçtik sonra, Sydney operasını karşımıza alıp şarabımızı yudumladık, gelen geçen insanları izledik, 40. yıl konseri için operaya giden kalabalığa uzaktan baktık. Konser opera binasının önünde, açık havada kurulan sahnede olacak. Ben bulunduğumuz konumdan, karşı kıyıdan kulak vermeyi önerdim. Eşim binaya gidelim, o tarafta şansımızı deneyelim dedi. İyi ki de demiş.

İzleyiciler sırtlarını operaya vermiş, merdivenlerde oturur durumda sahneye bakıyorlar, biz de yan tarafta bir banka kurulduk. Etraf geçici duvarlarla örülmüş durumda ama 2 tane dev ekran var ve ekranları rahatlıkla görebiliyoruz. Bankın üzerine çıkarsak sahneyi de görebiliyoruz ama güvenlik görevlileri banklara basmamızı istemiyor.

Sydney operası 40 yaşında

Gösteri Aborjin dansları ile başladı. İlk bir saat içinde toplan 3 sanatsal performans ve bir çok konuşma oldu. Sıra John Butler’a gelince işler değişti, Ocean parçasını çaldığında hem seyirciler hem bizim gibi kaçak olarak olaya dahil olanlar kendilerini güzel performansa bıraktı. Konser Sydney operasının açılışında çalınan 9uncu senfoninin icrasıyla sonlandı. Elbette en son olarak orkestra “mutlu yıllar sana“yı çalmaya başladı ve havai fişeklerle gece renklendi. Açıkçası seyircilerin hem aydınlatılan opera binasına, hem de havai fişeklere sırtı dönük bırakılmasına şaşırdım. En iyi manzaraya orkestra ve bizler sahiptik.

Oldukça rüzgarlı olduğu için biraz üşüyerek ayrıldık operadan, bir taksi ile Darling limanına geçtik (12aud), son öğünümüz sevimli bir bistroda yediğimiz gayet yavan hamburgerler ve patates kızartması oldu, biralar ile 37aud tuttu. Otele doğru yönelmişken eşimin dikkatini Lindt cafe çekti. Sıcak çikolata ile transa geçti adeta, erimiş çikolata ile sıcak sütü fincanında kaynaştırıp içmesi gerektiğini söyledim ama dinleyen kim.

28/10/2013

Sabah taksi ile havalimanına geçtik. Burada birçok yerde toplu taşıma ile havalimanına ulaşmak fiyatlı, 2 kişi iseniz taksiden pahalıya çıkabiliyor. Sydney’de olduğu gibi. 8 saatlik Kuala Lumpur uçuşumuz ile vardığımız şehir çok sıcak ve nemli, bolca terledik. Terminal değiştirip yemek yiyip, vakit öldürdük. 11,5 saatlik İstanbul uçuşumuz sonrası gece yarısı İstanbul’a vardık.

29/10/2013

Günün ilk saatlerinde İzmir uçuşumuzu gerçekleştirip geç saatte evimize ulaştık.

Comment(6)

  1. Yillar sonra Avustralya yazilarinizin hepsini bir cirpida okudum.
    Sydneyden selamlar

LEAVE YOUR COMMENT

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir