Arjantin – Uruguay; La Plata

23 Şubat 2014

Sabah kalkıp doğrudan gara gittik, kahvaltı niyetine birşeyler alıp tıkıştırdık ve 129 numaralı La Plata otobüsüne bindik. Kişi başı 28 peso ödediğimiz otobüs şehirler arası otobüs şeklinde ve klimalı. Yolculuk 1 saat sürdü.

La Plata 1882 yılında inşa edilen kent Buenos Aires yönetimine ev sahipliği yapıyor. Tamamen planlı olarak inşa edilmiş şehrin haritası dahi etkileyici. Sokaklar geniş. Fransız mimar Pierre Benoit tarafından tasarlanmış şehirde çokça müze ve sanat galerisi var. Malezya’nın yapay başkenti Putrajaya gördüğümüz ilk planlı kentti, bu ikincisi oldu.

Şehirde görülmesi gerekenler Plaza Mariano Moreno, Teatro Argentino, Palacio de la Legislatura, Pasaje Dardo Rocha, Casa de Gobierno, Paseo del Bosque ve benim en çok görmeyi istediğim Museo de La Plata. Biz tümünü yürüyerek gezdik.

Plaza Mariano Moreno şehrin tam merkezinde yer alan park. Parkın bir tarafında katedral, diğer tarafında belediye meclisi var. Meclise giriş kapalıydı biz orada iken. Şehrin merkez noktasından kuzey batı yönüne, müzeye doğru yürüdük.

Teatro Argentino 1890’da yapılmış ve Colon tiyatrosundan sonra ülkenin en büyüğüymüş. 1977’de yanmış. 2000 yılında ki yeniden açılışı Puccini’nin Tosca operası ile olmuş. Şimdi 2 salonu varmış, 2200 ve 300er kişilik. Ufağına Astor Piazzolla adını vermiş olmaları çok hoşuma gitti. Ancak binaya girmeyi denemedik, dış görünümünü de beğenmedik. Yola devam ettik, Palacio de la Legislatura’nın da sadece önünden geçmekle yetindik.

Pasaje Dardo Rocha, eskiden kentin tren istasyonuymuş ancak açılışından 5 yıl sonra 1887 yanmış. Uzun süre posta hizmetleri, radyolar gibi kurumlara ev sahipliği yaptıktan sonra 1994’de çok fonksiyonlu kültür merkezine dönüştürülmüş. Biz girdiğimizde bilimsel oyuncak gibi modern eserlerin olduğu bir sergi vardı. Görevli kız son derece ilgili şekilde yanımıza geldi. İngilizce neredeyse hiç bilmiyordu ama öylesine heyecanla gösterdi ki oyuncakları bize. Zaten göstermese anlamamız mümkün değildi.

Farklı açılardan bakınca değişen görsel şaşırtmalar, elinizi değdirdiğinizde kıvılcımlar çıkaran çubuklar, önünde bir süre durunca arkasına siluetinizin çıkmasını sağlayan ışınlar (dönüp daha önceki gölgenizi görmek gibi). Şaşırarak, eğlenerek gezdik ufak sergiyi. Ufak bir mola verdik, soğuk bira iyi geldi ama 45 dakikada gelen berbat pizza seyahat boyu yediğimiz en kötü yemekti.

Casa de Gobierno da sadece önünden geçmekle yetindiğimiz başka bir ihtişamlı bina idi bizim için. Paseo del Bosque ismindeki büyük parka gittik. Yapay gölde su bisikletleri, botanik bahçesi, tüm hayvanların ahşap heykellerini barındıran hayvanat bahçesi, uzay gözlem evi ve müze var içerisinde. Keşke İzmir Fuar alanını da burası gibi işlevsel hale getirebilsek.

Biz doğruca Museo de La Plata’ya yöneldik. 1888’de açılan müze Latin Amerika’nın müze olmak üzere yapılan ilk binasıymış. Benim ilgimi çeken, Paleontoloji, yani doğa bilimi bölümü dışında etnografya ve entomoloji bölümleri de mevcut. Bu kıtada vaktiyle çokça dinozor da yaşadığı için, daha önce doğa tarihi müzesi görmemiş biri olarak çok heyecanlıydım. Eşim, Almanya’da gitmiş olduğunun daha kapsamlı olduğunu söylese de ben ziyadesiyle memnun kaldım.

Başta dinozorlar olmak üzere, mavi balina gibi dünya irisi hayvanların kemikleri, iskeletleri benim için heyecan vericiydi. Sadece filmlerde, hayal gücü ürünü sandığım hayvanların bile iskeletleri vardı. Çocuk gibi mutlu, şaşıra şaşıra gezdiğim müze seyahatimizin son durağıydı.

Otobüs ile Buenos Aires’e döndük. Hard Rock Cafe’de Buenos Aires’deki son öğünümüzü yedik. Taksiyle gidip otelden bavullarımızı alıp, uzun ve lüks dönüş yolculuğumuz için havalimanına geçtik.