Yaptığım seyahatleri yazmaya başlayınca ilk kez Adana, Tarsus, Gaziantep, Hatay, yani babamın doğup büyüdüğü yerlere gidişime dair, o yaşta günlüğüme tuttuğum notları da, aynen oldukları halleriyle, sanal ortama aktarmaya karar verdim. Pek gezi yazısı gibi değil, paylaşmaktan çok sanal ortamda korumak için koyuyorum buraya, bu seyahat boyunca oda arkadaşlığı yaptığım rahmetli büyük babamı da saygıyla anıyorum.
Ekim 2011
06/05/1995
Sabah Uçağı ile Adana’ya geldik. Oradan Tarsus’a gidip babamın okulunu gördük. Enfes bir okul. Sonra Mersin’e geldik. Çok hoş bir şehir ama restoran kıtlığı var. Yaşanası bir yer.
Babamın okulunda süper bir de basket sahası var. O okulda okumak isterdim. Babam dolaşırken bir de anılarını anlatıyordu. Öğretmen yemekhanesinden yemek çalıp, onları radyo odasında, hoş bir müzik eşliğinde yediklerini falan. Anılarından biri bayağı satıştı.
Biri coğrafya sınavında kopya çekecekmiş. Bunlarda yangın merdiveni yardımı ile sınavın olacağı odaya kablo çekip, yere çaktıkları alüminyum levhaya bağlamışlar. Oğlanın ayakkabısını delip, altına da alüminyum çakmışlar ve bir kabloyu bacaklarından yukarı, kulağına getirmişler. Sınavı bitirip çıkanlar yukarıdan mikrofona cevapları okumuşlar. Fakat sonradan kabloda kopukluk olduğunu anlamışlar. Hiçbir işe yaramamış.
Akşamüstü Mersin’de tantuni diye bir sandviçimsi yedim. Çok hoş bir yiyecek. Ve şu an çok yorgunum yatıcam.
07/05/1995
Cennet-Cehennem ve Astım mağaralarına gittik. Cennet’te derin bir oyuğun dibine 433 basamakla iniyorsunuz ve karanlık ama çok büyük bir mağaraya giriyorsunuz. Çok güzel bir yer. Mağaranın girişinde de bir kilise var. İçeride akan bir suyun sesi var. Su yok.
Cehennem çok dik olduğu için aşağıya inmek mümkün değil. O yüzden adı Cehennem.
Astım mağarasında nem kışın %98, yazın ise %80 imiş. Astımlılar rahat nefes alırmış, bu yüzden adı Astım. İçerisi sarkıtlarla dolu. Çok hoş bir mağara ama ter içinde kaldım.
Ayrıca bugün, uzunca bir süreden beri ilk kez söylediğim bir şey doğru çıkmadı. Efes-Fener turunu Efes geçer demiştim. Fener geçti ve finale kaldı. Galiba büyü bozuldu, artık her dediğim tutmuyor.
Akşamüstü ise Silifke’ye gittik. Silifke’nin yoğurdunu yedim. Az ekşi bir torba yoğurdu. Gayet lezzetli ve doyurucu.
08/05/1995
Mersin’deki bu rezil ötesi öğretmen evini terk ettik. Bundan kötüsü anca ahır olabilir. Yıldız vermeye gelseler herhalde mühürleyip kapatırlar. Evet Mersin’i terk ettik ve Antep’e geldik. Buradaki öğretmen evi gayet güzel. Üstelik bize oda gösterilirken Yaşar beyden telefon geldi. Babam telefonla konuşurken resepsiyondaki kız anneme Yaşar beyin sabahtan beri telefon ettiğini söyledi. Annemin “Bay Güzel kim biliyor musunuz?” sorusu üzerine odamız değişti ve annemlere televizyonlu, buzdolaplı bir oda verildi.
Odalara yerleştik. Gidip yemek yedik. Babamın doğduğu eve gittik, semti gezdik.
Antep’te adımbaşı baklavacı var. Akşam Yaşar beylere gittiğimizde de baklava yedik. Hoş insanlar.
09/05/1995
Bayram arifesi. Mezarlığa gidelim dedik, gidemedik. Çok kalabalık. Alışverişimizi yaptık. Yaşar ağabeylerde “yuvalama” denen bir yemek yedik, çok uğraşılması gereken bir yemek. Bir kişi 6 saatte yapabiliyormuş. Ayrıca çiğ köfte yoğurmanın detaylarını öğrendim, kıvırmak istediğim bir iş.
Akşam ise “keme kebabı” yedik. Çok hoş bişey. Keme bakımsız toprakta yetişen bir tür mantarmış, temizlenmesi ve bulunması zormuş. Kilosu 500 bin ile 900 bin arası değişmiş bu sene.
10/05/1995
Sabah mezarlığa gittik, oradan da Antakya’ya geçtik. Antakya müzesini gezdik. Çok hoş şeyler var ama güvenlik ve sunuş iyi değil. İnsanlar tarihi aslan heykelinin üzerinde fotoğraf çekiliyor, çocuklar mozaiklerin üzerinde yürüyor. İnsanlar “Girilmez-No Entry” yazan yerlere giriyor. Sonra da görevli flaşla fotoğraf çekmek yasak diyor, büyük sorumsuzluk.
Akşamleyin bir restorana gittik, yediğimiz her şey çok acıydı. Künefe hariç. Ki en güzel ve önemli yemek oydu, muhteşem bir tatlı.
11/05/1995
Bir kiliseyi gezip İskenderun’a geldik. Burayı da gezince Antakya’nın nasıl bu kadar geri kaldığına hayret ettim. Öğretmen evine yerleştik. Dört kişi aynı odada kalıcaz. Onun dışında bir sorun yok. İskenderun güzel bir sahil semti.
Sabah İskenderun’u terk edip Adana’ya geçtik. Adana oldukça büyük ve çok zengin bir şehir. Ama restoranlar burada da çok ucuz. İçkili, adana kebaplı, ciğer kebaplı dört kişilik yemek 440 bin. Buna karşılık 4 tatlı 220 bin.
13/05/1995
Arabayı teslim ettik ve uçakla İzmir’e döndük. Tatil bitti. Ders moduna geçtim ve dönem ödevime başladım.
Eylül 1995
Comment(2)