25 Kasım 2003
İngiliz Prensi burayı ziyarete geleceği zaman, karşılama rengi olarak kabul edilen kırmızıya (pembeye) boyamışlar şehri. Sonrasında da bir yasa koyup şehir duvarları içindeki bütün evlerin kırmızı olmasını zorunlu tutmuşlar. Öyle cart kırmızı değil, renklerden pek anlamam ama turuncuya daha çok benziyor bu renk. Boyadıklarını söylemekde pek doğru sayılmaz aslında, evler kum taşından yapılmış, yada kumtaşıyla kaplanmış.
Amber Fort’a (Amber Kalesi) doğru giderken Hawa Mahal’in önünde kısacık bir mola veriyoruz. Çevremizi saran satıcıların arasından fotoğraflarını çekmeye çalıştığımız bina, saray kadınlarının dışarıdan görülmeden dışarıyı izleyebilmeleri için inşa edilmiş. Kumtaşının rahat işlenebilirliği sayesinde dantel örtü gibi işlemişler binanın ön cephesini. Önden beş katlı gibi görünüyor fakat içerisinin öyle çok katlı olmadığı konusunda bilgilendiriliyoruz.
Rajput mimarisinin en önemli örneği olarak kabul edilen kale bir tepenin yamacına kurulmuş. Hükümdar burada kalırken, hemen yan tepede kurulan kale ise garnizon görevini üstlenip orduyu ağarlamış. Kaleye ulaşmak için yola fillerle devam ediyoruz. Bir platformun üzerine çıkıyoruz ve yanaşan filin sırtına yerleştirilen “eyer”e biniyoruz. Her iki tarafa ikişer kişi sırt sırta biniyoruz ve filin boynuna oturan terbiyecisi kaleye giden yokuşu tırmandırıyor. Kaleye girdiğimizde de benzer bir platform aracılığıyla iniyoruz filin sırtından. Başını platforma dayayan fil uzatılan bahşişleri hortumuyla alıp terbiyecisine uzatıyor. Fil sırtında geçen bu yolculuk sırasında fotoğrafçılar peşimizi hiç bırakmıyor ve istesek de istemesekte fotoğraflarımızı çekiyorlar.
Tepenin aşağısına doğru, surların dışında bir bahçe inşa edilmiş, ufak bir gölün içine doğru uzanıyor. Ufak geometrik şekillerle yüzlerce parçaya ayrılmış bahçe, hükümdarın çok sevdiği bir halının deseni şeklinde yapılmış. Her parçanın içine halınan rengine uygun çiçekler ekilirmiş fakat kışa girilen bu dönemde bunları görmek mümkün olmuyor.
Konukların ağarlandığı, ordunun hükümdarın önüne çıktığı, hükümdarın halka hitap ettiği büyücek avludan kalenin içine doğru yöneliyoruz. Ana giriş kapısının üzerinde, muhtemelen en sevdikleri tanrıları Ganesh’in güzel bir resmi bulunuyor. Fil kafalı, dört kollu tanrı iyi niyet ve iyi şans sembolü ve maddeleri var edip yok edebildiğine inanılıyor. Resmedildiği bir çok yerde sol elinin içinde bizim gamalı haç olarak bildiğimiz svastika bulunuyor. Svastika iyi şans anlamına geliyor kültürlerinde ve hemen heryerde görmek mümkün. Nazilerin bu sembolü kötü anlamda üne kavuşturmuş olmaları, buralarda onun içindeki olumlu anlamı silememiş. Hemen her hindu tanrısının sembol bir hayvanı var. Ganesh’inki ise fare. Heryere girebildiğine inanılan bu hayvan, ganeshin maddeleri yok edip var edebilmesini simgeliyor.
Kapıdan geçip arka avluya yöneliyoruz. Burada yer alan Sheesh Mahal gerçekten büyüleyici. Özel konukları ağırlamak için yapılmış. İtalyadan aynalar getirtilmiş ve bu aynalar küçük parçalara ayırılıp, dünyanın pek çok yerinden gelen değerli taşlarla birlikte Sheesh Mahal’in tavan ve duvarlarına yerleştirilmiş. Gerçekten büyüleyici, baş döndürücü bir yer.
Her yerine çok ince el işçiliğinin deydiği kalenin hareminde, hükümdarın farklı dinlerden eşleri için farklı ibadethaneler bulunuyor. Mughal hükümdarları ise müslüman. Giriş kapısının üzerinde ise, önünde dantel işler gibi işlenmiş mermerden delikli duvarı olan bir balkon bulunuyor. Hükümdarın eşleri gelen konukları buradan izlerlermiş.
Dönüş için avluda buluştuk. Satıcılar ve çektikleri fotoğrafları satmaya çalışan fotoğrafçılar çevremizi sardı. Çevremizdeki satıcı ordusuyla beraber bizleri otobüsümüze götürecek ciplerin olduğu yere yürümeye başladık. Fotoğrafların fiyatları biz ciplere yaklaştıkça düşmeye başladı. Ciplerin arkasına doluşup ilerlemeye başladığımızda fotoğrafçılar aracın peşinden koşarken yarıya indirdikleri fiyatlarla fotoğrafları bizlere satmaya çalışıyorlardı. Otobüsümüze varmamızdan kısa süre sonra ellerinde fotoğraflarımızla yine yanımıza yanaştılar. Azimlerine hayran kalmıştık. Otobüse yerleştiğimizde pencerelerden, fiyatları düşürerek pazarlığa devam etmeye çalışıyorlardı. Otobüsün kapısı kapanıp hareket edeceği kesinleştiğinden, avluda tanesi 200 rupiden satmaya çalıştıkları fotoğrafları, tanesi 10 rupiye bizlere satmayı başardılar.