2 Mayıs 2013
Üniversite yıllarımda gitmiş olduğum, eşimin ise henüz görmediği Kapadokya’ya gidiş için bir süredir fırsat kolluyorduk. Kampanya kolladık, Kayseri’ye uygun bilet bulduk, cumayı da ekleyelim dedik, arkadaşları da ikna ettik. Perşembe akşamı iş çıkışı Kayseri’ye uçup havalimanından araba kiraladık (3 günlük ilave sürücülü tüm sigortalar dahil dizel Fiesta 330 lira). Göreme’ye saat 11’e doğru aç karına vardık. Midemize bir şeyler gönderip otelimiz Dervish Cave House’a yerleştik. Önceden bir tanıdık aracılığı ile anlaştığımız 2 kişi gecelik, kahvaltı dahil 130 lira bu coğrafya, bu tarih ve bu kalite de bir otel için gerçekten iyi, turistlere bu fiyatın avro hali fatura ediliyor olmalı. Biz özellikle grup halinde isek kendi kendimize gezmeyi tercih ediyoruz ancak bölgeyi turla dolaşıp tam rehberlik hizmeti de almak mümkün.
3 Mayıs 2013
Sabahın köründe kalktık ve nefis bir Kapadokya balon turu yaptık, anlatmıştım. 8’de otele döndüğümüzde kahvaltı başlamıştı. Otelimizin en öne çıktığı konu kahvaltı servisi yapılan manzaralı bahçesi, bir diğeri ise yavru labrador Naz. Kahvaltı oldukça iyi, dileğinize göre omlet, sahanda gibi yumurta seçenekleri de dahil. Çok erken kalkmamıza rağmen uykumuz yoktu, kahvaltı, planlama ve telefon danışmaları sonrası Şakir beyin daveti ve tavsiyesi ile Kaymaklı yeraltı şehrinin yolunu tuttuk.
Şakir bey bizi karşıladı. Müzekart görevi üstlenen kredi kartımıza bir kez daha teşekkür ederek girdik içeriye. Şakir bey çok seri hareketlerle, bizleri kalabalıklardan uzak tutarak bir oraya bir öbür tarafa götürdü bizi. Nasıl yaşadıklarını, mutfağı, bebek beşiklerini astıkları yerleri, tutsakları tuttukları yerleri gösterdi, anlattı. Klostrofobi yaşanabilecek çok dar yerlere de götürdü, fenerler kapandığında hiçbir şey göremeyeceğimiz zifiri karanlık odalara da. Kayaların dumanı emdiğini, böylece yer altı şehri dışına duman çıkmadığını da anlattı, havalandırma bacaları yer altı nehirlerine bağlandığı için hava dolaşımının iyi olduğunu da.
Buralardaki yeraltı şehirlerinin Hititler, Frigler döneminde başlanmış ve yaklaşık 1500 yıl kullanılmışlar. Birbirlerine 10 kilometre mesafedeki Kaymaklı ve Derinkuyu şehirleri yer altından birbirlerine bağlıymış. 4 katı geziye açık Kaymaklı aslında 8 katlıymış ve 5000 kişiye ev sahipliği yapabiliyormuş. Şakir bey olmasa muhtemelen olayı anlayabilmek için büyük gruplardan birine takılırdık çünkü tabela yok. Ya da 2 saat kendi başımız dolanırdık ve pek bir şey anlamazdık. Şakir bizi hem kalabalık gruplardan uzak tuttu, hem şahane anlattı hem de grupların giremeyeceği yerlerine soktu. 45 dakikada da çıkardı. Sizlere önerim buraya gelirseniz kapıdaki rehberlerden biri ile anlaşmanız, ayrıca yanınızda fener olursa iyi olur.
Şakir beyin çayını içtikten sonra hem onun hem tüm turist haritalarının önerilerine uyup Ihlara vadisine yöneldik. Öncesinde bir volkanik krater gölü olan Nar gölüne gidip etrafını bir dolaştık. Ihlara’nın ana girişinden aşağı uzanan 400 basamağın bir miktarını indikten sonra saat ve açlık miktarımızı kontrol edip geri çıktık.
Vadinin girişlerinden biri Belisırma’dan. Belisırma vadinin dibinde, arabayla inilebiliyor. Şakir bey de dere kenarına yerleşmiş lokantalarda karnımızı doyurabileceğimizi belirtmişti. Önce birinde karnımızı doyurduk güzelce. Sabahın köründe güne başlamış yorgun bedenlere çöken ağırlığı vadi içine doğru yürüyerek atmaya çalıştık, yemekte başlayan yağışta durmuştu.
Vadi duvarları son derece dik, tabında da nehir akıyor, dolayısı ile ağaçlık. Güneş tepede iken bile gölge burada yakıcı güneşe maruz kalınmıyor. Keyifli bir yürüyüş yolu, üstelik yamaca tırmanan güzergâhlar var. Her biri bir kiliseye varıyor. Biz birine tırmandık, bakındık. Diğerlerinin de buna çok benzer olacağını düşündük.
Sonraki durağımız Ağzıkarahan oldu. Malum buralar ipek yolu üzerinde ve çokça han ve kervansaray var. Şakir bey burayı görmemizi önermişti, büyük ve eski olduğu için ancak son derece bakımsız. İskeleler kurulmuş fakat daha çok çalışılmalı.
Bayanlar yolda uyuklarken akşamüzeri Uçhisar’a vardık. Ovanın ortasında dik çıkan kayanın tepesine oturtulmuş kaleye vardığımızda rüzgar kuvvetlenmişti. Gene de tırmanmaya karar verdik. Kulağımıza, ağzımıza her yerimize kum girdi. Hayatımda ilk kez adımımı atıp ileri doğru ağırlığımı verdiğimde öylece kaldım, rüzgarı yenebilmek için ciddi ilave efor gerekti. Manzara görmek için hoş ama balon turunu yaptıktan sonra bu rüzgar eziyetine değmedi.
Otele döndük. Biraz dinlendik. Tavla oynayıp otelin ikram ettiği şaraplarımızı içtik. Günü batırdıktan sonra otelin önerdiği Köy Evi restorana gidip güzel bir yemek yedik.
Comment(1)