26/06/2015
Edirne’deki ilk durağımız Uzunköprü olmuştu. Edirne şehir merkezine bir saatlik mesafede yer alan Uzunköprü’de bulunan taş köprü, dünyanın en uzun taş köprüsüymüş. Fotoğraflayalım, inceleyelim diye kısa bir mola verdik. Köprü Ergene nehrini aşıyor ve trafiğe açık, halen kullanımda. Köprünün nehri aştığı noktaya yaklaştıkça koku artıyor, Ergene nehri son derece pis. Dünyanın en uzun taş köprüsünün çevresinde görülecek başka bir yer de yok. Özel bir merakınız yoksa Edirne görülecek yerler listenize eklemenizi önermem ama yolunuz bu istikametten geçiyorsa, bir uğrayın elbette.
Meriç Nehrinde Gün Batımı
Tekirdağ’da ne yapılır yazımızda anlattığım üzere günü Saroz körfezinde dalış yaparak geçirdiğimiz için Edirne’ye akşam saatinde varabildik. Otele yerleştikten sonra akşam yemeği için Meriç nehri kıyısında yer alan restoranlardan birine gittik. Enfes manzara karşısında fotoğraf çekim noktaları konusunda gezginler olarak sıralar oluşturduk resmen.
Yemek sonrası grup halinde cafe ve barların olduğu Zübeyde hanım caddesinin oraya gittik ve kafenin birinde sohbete oturduk. Açıkçası Edirne’de bu kadar çok cafeyi bir arada göreceğimi tahmin etmiyordum, özellikle bir sokağın kanadını tamamen kapatmış olan Leman kültür benim için çok şaşırtıcıydı, şu güne kadar gördüğü en büyüğü. Günü gezgin sohbetlerle tamamladık.
27/06/2015
Kıyık Tabya, Balkan Savaşları Müzesi
Kahvaltı sonrası grubumuza bizlere Edirne görülecek yerlerini tanıtmak üzere Resul katıldı. Kendisi rehber değil, il turizm müdürlüğünden ev sahibi olarak bize katıldı. Edirne görülecek yerler listemizdeki günün ilk durağı Balkan Savaşları Müzesi oldu. Girişinde, şehrin Bulgarlara karşı savunulmasında önemli rolü olan Şükrü Paşa ve şehitler anısına yapılan Şükrü Paşa Anıtı var. Arkasında ise bugün müze olarak düzenlenmiş olan Kıyık Tabya. Balkan savaşları esnasında kent 1912’de Bulgarların yönetimine geçmiş, 1913 yılında Bulgarlarla Sırplar arasında gerçekleşen 2. Balkan Harbi esnasında geri alınmış. Elbette bu savaşlar esnasında insanlar birbirlerine çiçek uzatmıyorlardı. Her ülkenin resmi tarihi gibi burada da Türklerin ne kadar şefkatli olduğu, Bulgarların ne kadar vahşice şeyler yaptığı anlatılıyor. Keşke bunlar yerine her tür savaşın insan onuru için ne kadar kırıcı olduğu, utanılması gerektiği anlatılsa. Kiliseye dönüştürülmüş cami bile kötülük gibi gösteriliyor, üzülüyorum, Müslümanın kutsalına Hristiyan’ın da sahip çıkıp kendi kutsalı haline getirmesi bence yıkmasından, bombalamasından çok daha iyidir.
Darüşşifa, Beyazıt Külliyesi
Günün ikinci durağı Beyazıt Külliyesi, yani Darüşşifa oldu. Daha önce gerçekleştirdiğimiz Edirne gezisinde de uğradığımız müze Edirne görülecek yerler listenizde muhakkak yer almalı. Hem müzedeki sunumlar çok güzel hem de içerik. Bu sefer Resul’un de bilgilendirmeleri eklenince, duvara kazınmış gemi resmi gibi, bir önceki ziyaretimizde dikkatimizi çekmeyen detayları da keşfettik.
Müzeyi gezip girişte toplaştık, Cüneyt ortalarda yok. Toplaşalım şuraya şeklinde haber gelince anladık durumu, bitişikteki caminin minaresine çıkmış fotoğraflarımızı çekmek için. Uzaktaki kameraya neşeyle el sallaştık tabi.
Yeni Saray
Fatih ve Kanuni köprüleri, Adalet Kasrı, Saray kalıntıları ve er meydanının yer aldığı bölge de daha önceki Edirne gezimizde ziyaret ettiklerimizdendi ancak boş boş bakmıştık. Bu sefer Resul’e yanaştık. İstanbul fethi planlarının, kalıntılarını gördüğümüz sarayda yapıldığını, 93 harbi esnasında Edirne valisinin, Rusların eline geçmemesi için burada bulunan cephaneliği patlatması sonucu yok olduğunu öğrendik. Vaktiyle osmanlının en büyük sarayıymış.
Adalet kasrı ya da adalet kulesi önündeki 2 taşın hikayesini de dinledik. Biri dilek, diğeri ibret taşıymış. Halk isteklerini dilek taşına bırakırmış, yani başvuru yapılırmış. İbret taşında ise ibret için idam edilenlerin kellesi sergilenirmiş, mesela Viyana kuşatmasından başarısızlıkla dönen komutanın kellesi gibi. Biz de Çelebi Alper’le kelleleri dayadık taşa.
Fatih köprüsü üzerinde de durdurdu bizi Resul. Tunca nehrinin dibi görünmüyor, pek berrak değil. Eğer görülseydi dibine döşeli mermerleri görebilirmişiz. Evet, padişah nehir tabanına mermer döşetmiş, camiye sandalla buradan gidermiş.
Er Meydanı
Önceki Edirne ziyaretimizde içerisine giremediğimiz Er meydanına daldık. Ağalık işini de merak ettik sorduk. Malum, kolay değil ağa olmak, kesenin ağzını açmak gerek, son ağa da 807 bin lira karşılığında bu ünvanı almış. Bu kadar para verilince ne oluyor peki dedik, ağa isterse cumhurbaşkanının yanına randevu almadan çıkar, öylesine büyük güçtür dediler. 3 kere ağalık yapanın bronz heykeli dikilirmiş, er meydanı girişindeki heykellere baktık, 5 kere ağalık yapan varmış, bütçe hesabını size bırakayım ben.
Sonraki durağımız 1436 yılında 2. Murat tarafından yaptırılan Muradiye camii oldu. Aslında inşaatına mevlevihane olarak başlanmış, o nedenle de semalar için bölmeleri var caminin. Özellikle çinileri ile dikkat çekiyor, mihrab çini, duvarlarda da 600 çini varmış ve farklı ustaların ellerinden çıkmışlar.
Selimiye Camii
Muradiye camiinden sonra Unesco dünya mirası listesinde yer alan Selimiye’ye yöneldik. Selimiye Camii eski sarayın üzerine inşa edilmiş, hatta sarayın hamam bölümü ve Fatih Sultan Mehmet’in doğduğu kabul edilen yer hala ayakta, caminin hemen bitişiğinde. Mimar Sinan’ın 85 yaşında yaptığı camiinin minare merdivenleri mevzuuna değineyim. 85 metrelik minarelerin 20 metrelik temelleri varmış, içlerinde 3’er merdiven varmış. İlk merdiven üç şerefeye de, ikinci merdiven sadece 2 ve 3. şerefeye, üçüncü merdiven ise sadece 3. şerefeye ulaşıyormuş, ekspres yani.
Selim yaptırma emrini vermiş Selimiye’nin ancak bitimine 3 ay kala ölmüş, görememiş bitmiş halini. İlginç bir efsane daha var. 101 lale motifi varmış Selimiye’de, bunlardan biri ters. Hikaye o ki, caminin yapılacağı arsa üzerinde bir lale bahçesi varmış ve arsanın sahibi arsasının satılmasını istememiş. En sonunda, Mimar Sinan’dan camide bir lale motifi olmasını isteyerek arsasını satmış. Mimar Sinan da lale motifini ters olarak yapmış, adamın tersliğini belirtmek için. Ancak Selimiye eski sarayın arazisine yapıldığı için bu ancak bir hikaye olabilir. Asıl ilginci, insanlar, lalenin aşağıya doğru kaydığını ve yere ulaştığında kıyametin kopacağını iddia ederek laleyi kazımaya çalışmışlar, bu nedenle üzerine şeffaf plaka kaplanarak korumaya alınmış.
İslam eserlerinin en önemlisi olan Selimiye camiinin mimberi de tek parça mermermiş orijinalinde ancak Bulgar işgali sırasında devrilip kırılmış. Günümüzde restore edilmiş hali duruyor. Selimiye camiinin bitişiğinde de Türk İslam Eserleri Müzesi var, Edirne görülecek yerler listenize ekleyebileceğiniz. Biz daha önce gezmiştik, Trakya’da zaman turumuzda yer vermedik.
Edirne Büyük Sinagogu
Genelde Edirne görülecek yerler listelerinde kendisine yer bulamayan Edirne Büyük Sinagogu da bizim Edirne gezi programımıza dahil edilmişti. 1907 yılında yapılmış ve Avrupa’nın en büyük ikinci sinagoguymuş. 1960’da kapanmış, cemaat yokluğundan. 2011 ila 2015 yılları arası restore edilmiş, artık ziyarete açık.
Sinagog sonrası Karaağaç bölgesine geçtik. Eski tren garı güzel sanatlar fakültesi olarak hizmet veriyor, bahçesinde Lozan Anıtı var, çevresinde ise birbirinden sevimli cafeler. Uğramanızı öneririm, belediye düzenli otobüs seferleri düzenliyor. Daha önceki ziyaretimizde uğradığımız Üç Şerefeli Cami, Eski Cami ve Ali Paşa Çarşısına bu sefer uğramadık ama özellikle Eski Camii Edirne görülecek yerler listenize almanızı öneririz. İki farklı yazımıza konu olan Edirne kesinlikle ziyareti hak ediyor, hele ki İstanbul’da yaşıyorsanız bir otobüs bileti ile hemen ulaşabilirsiniz, sonraya bırakmayın, kalkın gidin.
Comment(1)