Güzel Kalpli İnsanların Ülkesi, Küba – 6; Varadero Gezilecek Yerler

Dupont’un Golf Evi; Varadero Gezilecek Yerler

11/11/2011

Peynir ekmeğimiz bittiği için kahvaltı derdine düşmemiz gerekmişti. Evden çıkar çıkmaz komik görünümlü, üstü açık, antika taksinin içerisinde Zeynep’le Elgin’i görünce biz de atlamıştık araca. Varadero, ortasındaki yoldan giderken her iki tarafında da denizi çok yakınınızda gördüğünüz, incecik beyaz kumlu iki sahil arasını 5 dakikada yürüyebildiğiniz, ince bir burun şeklinde uzanır. Bizim konakladığımız yer, ana karaya yakın, bu burun boyunca her şey dahil hizmet veren oteller dizilmiş durumda. Komik görünümlü taksiyle otellere gidip, bir ikisinden kahvaltı hizmeti almak istedik ama alakart servis vermediler. Otel fiyatları da burada genel olarak uygundu. Sanmıyorum tekrar düşsün ama bir daha yolum düşerse Varadero’ya, herşey dahil otelde kalacağım.

Sonunda kapağı bir alışveriş merkezine attık ve kahve sandviç çözümü uyguladık, faytonla otelimize döndük. Biraz rüzgarlı olduğu için denize girmeyi tercih etmedik, yürüyüşle yetindik. Öğlen saatlerine doğru Lordes ve Albarro ile buluştuk, bahçesi halka açılmış, deniz kenarına tüneli dahi olan, Amerika’nın buraları sömürdüğü dönemden kalma muazzam bir sarayın bahçesinde arabayla kısa bir tur attık. Sonra aynı muazzamlıktaki Dupont’un golf evini gördük. Varadero fazlasıyla yetti, Küba’ya geri dönme vakti.

Matanzas Bellamar, Saturno Mağaraları; Varadero Gezilecek Yerler

Havana’ya dönüş yolculuğunu Matanzas üzerinden yaptık. Aslında ana programımızda Varadero’ya uğramak hiç yer almıyordu, ancak Trinidad’dan Matanzas’a da uğrayarak Havana’ya dönüş yapmanın pek mümkün olmadığı ortaya çıkınca Matanzas’a uğrayabilmek için Varadero’da bir gece konaklamaya karar verdik. Matanzas’a uğrama isteğimiz de buradaki mağaraların şöhretindendi. Biz iki tanesine uğradık, Kristal (Bellamar) ve Göl (Saturno) mağaraları.

Bellamar mağarasına oldukça uzun, ahşap bir merdiven iskele üzerinden iniliyordu (5 CUC), her adımda sıcaklık ve nem hissedilir şekilde arttı. Mağara serin olur düşüncesi ile üzerimize aldığımız kıyafetler bir süre sonra fazla gelmeye başladı. Mağaranın bizim giriş yaptığımız geniş holü ne bağlı iki yolu vardı. Birinden daldık, yürümeye başladık, yer yer çok dar hale gelen bölgelerden eğilip büküler ilerledik. Mağaranın tüm duvarları kristalleşmiş yapılarla kaplı, özellikle daha kalmış bölgeler, hele bir de aydınlatılmışsa büyülüyor insanı. Yerlerin kayganlığına da dikkat ederek yaptığımız yürüyüşü yarım saat kadar sonra ikinci yoldan tekrar girişe çıkarak sonlandırdık.

Kuşadası’nda Dilek Yarımadası Milli Parkı girişinde Zeus mağarası vardır, içerisindeki serin sulu gölde yazın serinleyebildiğiniz, Saturno mağarası hemen hemen Zeus mağarasının 3 katı boyutlarında, biraz daha derinde. Fakat burayı rahat ulaşılır kılmışlar, suya kadar ahşap iskeleler var, ayrıca yine ahşap iskele olarak bir teras yapmışlar. İnsanlar rahat rahat kurulanabiliyor, ortalık da çamur içinde kalmıyor. Zeus mağarasına gidenler pisliği hatırlar. Bir allahın kulu çöp toplamadığı gibi, ağaçlar, makiler dilek ağacı ilan edilip naylon torba bağlanarak dilekler dilenmiştir. Burada bir tek çöp yok. Ne karada ne suda, ki zaten giriş parasıyla aynı fiyat olan 5CUC’a şnorkel kiralanabiliyordu. Biz tamamen üşengeçliğimizden ayaklarımızı sokmakla yetindik.

Düzgün bir de kafeteryası vardı, orada mantıklı fiyatlar ve lezzetli yemeklerle (tavuk, domuz ve karidesti seçenekler) karnımız doyurup yola devam ettik. Havana’ya varmadan önce Küba’nın en yüksek köprüsü olan Bacunayagua köprüsünde ufak bir mola verdik. 110 metre yükseklikteki viyadüğe yukarıdan bakan tepecikten manzaraya doymanın imkanı yok. Küba’nın en büyüleyici özelliği olan doğası bizi gene kendimizden geçirdi. Köprü değil elbette manzara kaynağı, birleştirdiği iki yakayı kaplayan palmiye ormanları ve aşağımızda vadinin içerisinde uçan vahşi kuşlar.

Ayaklarımızı sürüyerek, zoraki ayrıldık mekandan, Havana gezilecek yerleri bizi bekliyordu.