29.10.2012 Pazartesi – Lizbon – Sintra – Cabo da Roca – Cascais – Estoril
Sintra turu için saat 09:00’da otobüsümüz otelden hareket etti. Uzaktan, Tagos nehri üzerinde, yaklaşık 11 km uzunluğunda olduğu belirtilen, Vasco do Gama köprüsünü gördükten sonra (bu köprünün bir bölümü, altından vapurlar geçebilsin diye asma, diğer kısımları direkt ayaklı yapılmış), tarihi su kemerlerinin altından geçip, yine iki katlı olan (Porto Şehir Turu yazımızda bahsettiğimiz D. Luis köprüsü gibi) Ponte 25 de Abril köprüsünden Tagos nehrinin güney tarafına geçtik. Burası Almada isimli ayrı bir vilayetmiş. Bu arada, Tagos nehrinin genişliğinin okyanusa yakın yerlerde birkaç kilometreye ulaştığını belirtmeden geçemeyeceğim. (Dünyanın en geniş nehri Rio de La Plata 220km genişliğe ulaşır. Colonia del Sacramento yazımızda hızlı feribot ile nasıl aşıldığını okuyabilirsiniz.) Almada’da tepede, Rio de Janerio’daki İsa heykelinin bir benzeri var. Yapımına 1949 yılında başlanmış ve 1959 yılında tamamlanmış. Portekiz’in 2. Dünya savaşına katılmayışı nedeniyle şükran için yapılmış. Heykel ve kaidesi toplam 100m yüksekliğinde imiş. Burada fotoğraf çektikten sonra yaklaşık 30 km uzaklıkta ve tepelerde olan Sintra şehrine gittik.
Cabo de Roca; Sintra Turu
Burası Karadeniz bölgesini andırıyor, çok engebeli ve çok ağaçlık. Burada kraliyetin yazlık sarayı ve zenginlerin çok sayıda villaları mevcut. Sintra turu için verilen 2 saatlik serbest zamanda traktörün çektiği mini trene binip çevreyi dolaştık, sokaklarda yürüdük, çikolatadan yapılma küçük kadehler içerisinde Ginjinha likörü içip kadehleri yedik ve kadehlerden ve içkiden satın aldık. Sintra’dan hareketle bir şarapçılık köyü olan Colares’ten geçtik. Sintra ile Colares arasında, karayolunun kenarında ve ona paralel olarak giden tramvay hattı dikkatimizi çekti. Sonuçta Avrupa kıtasının en batı noktası olan, okyanus kıyısındaki Cabo da Roca burnuna geldik. Sintra turu en özel anıyı burada sunuyor. Burada fotoğraf çektik, bazılarımız buraya geldiklerini belgeleyen diplomalardan aldılar.
Buradan hareketle, kıyı boyunca yol alıp Cascais şehrine geldik. Burası gayet şirin ve lüks bir sahil kasabası. Yürüyerek şehirde biraz dolaştık ve yemek molası verdik. Burada da deniz ürünleri ağırlıklı yemeği, Baira Mar isimli şık lokantada, şarap dahil, iki kişi 70,- Avro’ya yedik. Yemek sonrası hemen zengin evlerinin yanında yer alan balıkçı evlerinin sokaklarını da görüp tekrar otobüsümüze bindik ve hemen yakındaki Estoril kasabasına gelirken Boca da Inferno denilen deniz kenarında dalgaların oluşturduğu cehennem çukurunu gördük ve fotoğrafladık.
Estoril’de çok büyük bir kumarhane var, orası da sakin bir sahil kasabası; Lizbon’a 25 km mesafede. Bu bölgeye Portekiz’in Cote d’azur’u diyorlarmış. Buralarda birçok emekli Avrupa’lı zenginin villaları varmış; Portekiz huzurlu bir ülke olduğundan buraya yerleşiyorlarmış. Sintra turu sonrası otelimize dönünce yakındaki bir alışveriş merkezine gidip biraz vakit geçirdik ve otele dönüp saat 20:15’te Fado lokantasına gitmek üzere taksiye bindik.
Adını Latince kader kelimesinden alan hüzünlü müzik Fado, denize açılıp uzaklara giden sevgilileri anlatıyormuş. İnternetteki araştırmalarım sonucu Lapa semtindeki Senhor Vinho lokantasına gitmeye karar vermiştik. Bizim gittiğimizi duyunca gruptan 6 kişi daha bize katıldı. Lokanta orta büyüklükte ve şık bir mekandı. Kimimiz deniz ürünü ağırlıklı, kimimiz ise et yedik; yemekler gayet lezzetli idi. Fado gösterisi saat 21:30’da başladı. Bir akustik gitar ve mandoline benzeyen bir enstrüman eşliğinde bir bayan şarkıcının mikrofonsuz olarak söylediği hüzünlü şarkılardan oluşuyor gösteri. Solist 4 şarkı söyledikten sonra ara veriliyor, başka bir şarkıcı geliyor. Bu minvalde 4 şarkıcı dinledik, sonuncusu 5 şarkı söyledi. Müziğin ritmi çok hüzünlü ve yavaş değildi, bu nedenle sıkılmadık. Burada müzik olduğundan fiyatlar yüksek, şarap dahil, iki kişi için 110,- Avro hesap ödedik. Saat 23:30 civarında mekandan ayrılıp otelimize döndük ve yattık.
30.10.2012 Salı – Lizbon – İstanbul – İzmir
Saat 12:00’ye kadar olan serbest zamanımızda çevredeki sokaklarda dolaştıktan sonra otelden çıkış yaptık ve otobüsümüze binip havalimanına geldik. Saat 12:25’te uçak şirketinin check-in bankosunun önünde sıraya girmiştik. Sabır sınırlarımızı zorlayan bekleyiş sonrası işlemimiz tamamlanıp biniş kartlarımızı aldığımızda saat 13:30 olmuştu. Bu işlemden sonra biniş kartı kontrolünden geçip güvenlik kontrolü sırasına girdik. Biraz bekleyerek bu engeli de aştıktan sonra koridorlarda uzun bir mesafe yürüyerek pasaport kontrolüne geldik. Pasaport kontrol engelini de geçip uçağa bineceğimiz kapıya geldiğimizde saat 14:20 olmuştu, yani işlemlerimiz yaklaşık 2 saat sürmüştü. 14:55’te kalkması gereken uçağımız biraz rötarla hareket etti ve sonunda İstanbul’a ulaştık. Neyse burada pasaport kontrolü kısa sürdü zira vatandaşlar için ayrı bir hat açılmıştı ve 5 noktada kontrol yapılıyordu. Bavullarımız gelene kadar epeyce beklemek durumunda kaldık ve fırsattan istifade duty-free alışverişi yapabildik. Bavullarımızı aldıktan sonra süratle iç hatlar terminaline gelip işlemlerimizi yaptırdık ve 23:20 uçağı ile İzmir’e hareket ettik. Varışı takiben bir taksiye atlayıp saat 01:00 civarı evlerimize ulaştık ve Porto Lizbon gezisini böylece noktaladık.
Kasım 2012
Bloğunuzu çok sevdim, seyahat edecekler için rehber niteliğinde olmuş, emeğinize sağlık.
çok teşekkür ederiz, emek harcıyoruz, sizlerin ve başkalarının işinize yaramış olması, beğenilmiş olması bizi şevklendiriyor