Tanzanya; Sanki Üç Ayrı Tatil 4 – Ngorongoro Krateri
En çok merak ettiğimiz, Selman abinin salık verdiği Ngorongoro’yu ziyareti içeren günümüze çok erken başlamadık, kahvaltımızı otelde ettik, odalarımızı boşalttık, yola koyulduktan 15 dakika sonra mekana vardık. Dismas bilet işlerini hallederken sabah kahvaltıda selamlaştığımız, tek başına gezen 60-70 yaşlarında amcayla karşılaştık, o da kendi şoförünü bekliyordu. Alman amca aslında yalnız gelmemiş ancak arkadaşı geri dönmüş, o birkaç gün de safari yapayım diye düşünüp kalmış. Kendiyle yaşıt arkadaşıyla Klimanjero’ya tırmanmışlar. Bizim hayretler içinde çenemiz düştü tabi, dede diye baktığımız adam yükseldikçe suların donduğunu falan anlattı. Rehber dağcı kiralıyormuşsunuz, çantaları kendi taşımadığı için rahatlıkla çıkmışlar zirveye. Hem gıpta hem tebrik ettik.
Safari bölgesi olarak adlandırabileceğim, içerisine Tarangire, Arusha, Manyara, Serengeti, Ngorongoro’nun girdiği sahanın rakımı fazla, 1500 metre civarında. Ngorongoro bir volkanik krater, 1700 metre tabana oturmuş ve çepeçevre krater duvarları 600 metre yükselmekte (yani 2300 metrede), çapı ise yaklaşık 20 kilometre. Krater duvarına araçla tırmanıp içine inmek yaklaşık 1,5 saat sürüyor. Biz tırmandıkça sis arttı, etrafı görmemenin yarattığı bir gerilim oluyor, karşıdan gelen arabayı son anda görebiliyorsunuz. Sis nem demek, bulutun içerisindeyiz, sabah ayazı da işliyor bedene, tüyler diken diken. Krater duvarının tepesine ulaşınca bir manzara alanı var, zorlukla tabelasını görebiliyoruz. Bu sis işi bizim şanssızlığımız değil, buranın doğal hava olayıymış, gün doğumunda sis çöker yavaş yavaş yükselirmiş.
Kraterin tabanına varınca aracın üzerini açıyoruz ancak biraz da Dismas’ın seri kullanımı nedeniyle kısa mola verip bavullardan ilave kıyafetler almamız gerekiyor üzerimize. Sis dağılmış durumda. Kraterin içerisinde ağaçlık bir bölge de var, göl de var ama geneli tipik safari alanı görünümünde, bozkır. Biz önce ormanlık alandan geçtik, sonra bozkır bölgeye girdik. Yine biraz uzakta da olsa bir aslanı uyurken izledik biraz.
Ngorongoro, içerisindeki gölün (her zaman su sağladığı için) ve duvarlarının yüksekliği nedeniyle büyük göçten çok nasibini almıyor. Yırtıcı hayvanlar zaten göç etmiyor, bizim de 2 gündür süren yırtıcı hayvan şanssızlığı son buluyor. Yakından gördüğümüz ilk yırtıcılar yolun altına yuvalanmış sırtlanlar oluyor, “her hayvanın yavrusu güzeldir” tezini alenen çürütüyor.
Sonrasında bir çakal gösteriyor kendini. Dismas’ın neden bugün süratli araç kullandığı da anlaşılıyor bir süre sonra, kratere girişte haberi almış o. Diğer uca bizi yetiştirmeye çalışıyormuş, bir aslan ailesi bir öküzbaş (gnu) indirmiş afiyetle yiyorlar. Sarı bozkırın bu yırtıcılar için nasıl kamufle edici olduğunu da anlıyoruz, suratı kanlı aslanları da görüyoruz. Aslanlar bir gün yiyip (sanırım her biri 20 kilo kadar et), 3 gün sadece su içiyorlar. Yani takip eden 3 gün hiçbir turist bu aileyi beslenirken görmeyecek.
Güneş yükselince bizim kıyafetler de çıkıyor. Tarangire milli parkında olduğu gibi burada da büyük sürüler var. Kuşlara hesaba katmazsak sanıyorum en çok öküzbaş var, onları impalalar takip ediyor gibi sonra zebralar. Dördüncülük ise ya bufaloların, ya babunların, onları Toyota Landcruiser takip ediyor. Bir süre sonra gerçekten doğanın parçası olarak kabul etmeye başlıyorsunuz.
Hipopotamlar otçul hayvanlar, çok iriler, filden sonra gergedanla birlikte 3 ton dolayı kütleleriyle şampiyonlar ligindeler (5 büyüklerden biri). Günlerinin çoğunu suyun içerisinde geçirirler. Derileri çok kalındır, avlanmaları zordur, ancak cinsel bölgelere yapılan saldırılarla alt edilebilirler. Üstelik karada da çok bulunmadıkları için yırtıcılar kendileri için pek büyük tehdit değildir. Ancak bir tanesi, ne olursa olsun tedbirin elden bırakılmaması gerektiğini unutmuş ve aslanların avı olmuş. Bu sefer biraz daha uzağımızda kalıyorlar ama yeşil alanda oldukları için çok daha dikkat çekiciler.
Biz izlerken su aygırının çoğu duruyor, lakin 6-7 aslanlık aile her biri 50 kilo et yese hayvanın anca onda biri eder. Elbette çevrede, oldukça mesafeli dursalar da, sırtlanlar sıralarını bekliyor.
Ngorongoro içerisinde piknik alanı yok, göllerden birinin kenarında piknik edasında karnımızı doyuruyoruz ama tepemizde yırtıcı kuşlar uçuşuyor. Bize saldıracakları yok elbette ama elimizdeki tavuğu kapmaya çalışıp bizi yaralayabilirler. Kutuları sürekli kapalı tutmaya çalışarak dikkatli dikkatli beslenirken hemen yanımızdaki turistler yemeklerini bitiriyor ve kemikleri kuşlara sunarken fotoğraf çekilmeye çalışıyorlar. Adamın yukarı uzattığı kemiğe bir pike yapıyor kuş, adam biraz heyecanın etkisiyle elinden düşürüyor kemiği, kuş da yerden kapıyor.
Bir başka gölde huzur içerisindeki su aygırlarını da izledik. Akşam üzerine doğru ayrılırken krater duvarlarının tepelerine konuşlanmış lüks otellerden birinde birer içecek molası vermeyi de ihmal etmedik, sabah sadece tabelasını gördüğümüz manzara yerinde fotoğraf çekmeyi de.
Arusha’ya dönüşümüz 2 saati aşkın sürdü ne yazık ki yine aynı kötü oteldeydik. Ertesi gün hesaplaşmaya gelen Thomas’ın ödemesinden otelle ilgili kesinti yaptık.
Öneriler;
Buralarda safari tatili yapmaya niyetlenenlere Arusha’da konaklamamalarını öneririm. Hemen Karatu’ya gidin. Tarangire milli parkı her ne kadar çok güzel olsa da elenebilir. Ertesi sabah Manyara’ya gidin, ormanlık alanı safari havasından çok farklı bir hava sunuyor ve bolca fil ve zürafa var (Ngorongoro’da yok), gece tekrar Karatu’ya dönüp ertesi gün işin zirvesi Ngorongoro’ya gidin. Bütçeniz uygun ise gece kraterde kalın ve sabah erken saatteki safarilere katılın, çünkü yırtıcılar gece ve sabaha karşı avlanıyor genelde. Parklarda konaklamak otellerin pahalılığı dışında her iki günün giriş ücretini ödemeniz gerekmesi açısından da biraz maliyetli. Bize turun bu bölümü uçak biletleri ve Arusha’daki öğünler dışında tam pansiyon maliyeti 4 kişi 2300$ oldu. Safari aracı 6 kişilik olduğu için 6 kişi gitmeniz kişi başı maliyeti biraz daha düşürür.
Safari… çok heyecan verici 🙂
Tam belgesellerdeki gibi 🙂
Kenya’da ki mi Tanzanya’daki mi daha keyifliydi