1. Home
  2. Mekanlar
  3. Yunanistan
  4. Girit
  5. Yunan Adaları / Ankara Gemisi ile … 2 – Santorini, Girit, Rodos, Kos

Yunan Adaları / Ankara Gemisi ile … 2 – Santorini, Girit, Rodos, Kos

0

22.09.2010 Çarşamba

Santorini

Öğlene doğru Santorini’ye vardık. Gemimizin küçük adacıkların arasından Sanatorini’nin ana karasına varması esnasındaki etkileyici manzara ile adeta büyülendik. Ben geminin bir önüne, bir arkasına, bir sağına, bir soluna koşturarak bu güzel manzarayı kaçırmamaya çalıştım. Volkanik patlamadan sonra hilal şeklini alan adanın etrafında, küçük adacıklar oluşmuş. Bunlar da denizin ortasında çok şık görüntüler sunmuş. Öğle yemeğinden sonra filikalara binip adaya vardık. Fakat bu filika yolculuğu bizi acayip sarstı ve midemizi bulandırdı. Şehir merkezi deniz seviyesinden yukarıda bulunuyor. Buraya çıkmak için uzunca bir taş merdiven var. İstenirse bu merdivenlerden katırlar eşliğinde de inilip çıkılabiliniyor. Bir de teleferik opsiyonu var. Adaya varır varmaz teleferik ile çıktık şehir merkezine. İlk önce filikanın sarsıntısını atlatabilmek için bir bankta yarım saat kadar dinlendik. Aslında ben volkanik adaya gidip yürüyüş yapmak istiyordum, Santorini’de yapılması gerekenlerden en ilginç geleniydi. Ama oraya da gulet tarzı gemilerle götürdüklerini öğrenince, zorlu filika yolculuğumuzun üzerine hem cazip gelmedi hem de annemi yalnız bırakmak istemedim.

Annemle kendimize geldikten sonra hemen adanın keşfine başladık. Santorini şehir merkezi deniz seviyesinin bayağı üzerinde olduğu için adanın her tarafında manzara şahane. Tüm cafeler, restaurantlar, barlar manzarayı görecek şekilde konumlanmış. Tabii her turistik mekanda olduğu gibi burada da bir sürü hediyelik eşya ve kuyumcu dükkanı var. Annemle Santorini adasını turladıktan sonra manzaraya karşı güzel bir cafede oturuduk ve kahvelerimizi yudumlarken çikolata şelalesi yedik. Daha sonra yürüyüşümüze devam ettik. Santorini’de güneş bir ayrı güzel batarmış. Güneşin batışını seyretmek için de en güzel yer, adanın ucunda bulunan Oia köyüymüş. Santorini’nin merkezinden Oia köyüne otobüsle ulaşılabiliniyor. Annemle buraya gitsek mi diye çok düşündük, hatta otobüslerin kalktığı yere kadar geldik. Fakat otobüs gidiş-dönüş saatlerini, güneşin batış saatini ve son filikaya biniş saatimizi göz önüne alınca, ucu ucuna, koştur koştur bir yolculuk yapacağımızı, hatta Oia’da güneş batmadan son filikaya yetişebilmek için otobüse binmemiz gerektiğini hesaplayarak vazgeçtik.

Santorini Katır Yolu

Santorini’de biraz daha dolanarak aşağıya kadar inen merdivenlerin başına geldik. Merdivenlerin başında da mağazalar, restaurantlar vardı, onlara bakınırken merdivenlerden bir miktar aşağıya inmiş bulduk kendimizi. Bu kadar indikten sonra iniş yolculuğumuzu teleferik yerine buradan yapabiliriz, hem de manzaraya baka baka ineriz dedik ama bu verdiğimiz karardan çok kısa bir süre içinde hiç memnun olmadık. Merdivenlerde katır ile taşımacılık yapıldığı için her basamağı katır pisliği ile kaplanmış vaziyetteydi. Pisliklerden kaçmanın, onlara basmadan yürümenin mümkünatı yok. Bir yandan da acayip kötü bir koku. Biz manzaraya baka baka ineriz derken, önümüze bakmaktan ve adımlarımıza dikkat etmekten etrafımıza doğru dürüst bakamadık. Merdivenler de bayağı dik, pislikler sayesinde de kayganlaşmış.

Annemle düşmemek için çok çaba sarf ettik. Düşmek değil de, pisliklerin üzerinde oturup kalma düşüncesi bizi tedirgin etti. Bir de genç bir katırcı çocuk, 7-8 katır ile aşağıya inmeye çalışıyordu. Bizim seke seke yürüyüşümüz onu yeterince eğlendirmedi ki, bir de katırları bizim üzerimize sürdü. O bize gürlerken, biz de katırlardan mı yoksa pisliklerden mi kaçmak daha iyi olur acaba diye doğru hamleyi yapmaya çalıştık. Sağ sağlım aşağıya inince derin bir nefes aldık. Gruptakilerle buluştuktan sonra filikalarımıza bindik ve gemimize vardık. Dönüş yolculuğu bizi daha da sarstı. 60 avro vererek Santorini ekstra turuna katılan kişilerin de bu boklu merdivenlerden aşağıya indirilmesine acayip şaşırdık. Bizim ülkemizde de atlı faytonlar bulunur ve her atın altında pisliklerini toplamak için torbalar vardır. Dünyaca ünlü, bu kadar meşhur Santorini adasında bu soruna bir çözüm bulmamaları ve merdivenlerin pislik içerisinde olması bizi çok şaşırttı. Biz merdivenlerden inerken güneş battı ama hava bulutlu olduğu için güneş bulutların arasından kayboldu gitti. Biz de bu muymuş o muhteşem Santorini’de gün batımı diye şaşırdık. Hatta bizim Kuşada’mızda güneşin çok daha güzel battığına hem fikir olduk annemle.

Girit Limanı, Girit Gezilecek Yerler

23.09.2010 Perşembe

Girit Gezilecek Yerler

Gemimiz Girit Herkalion limanına demirledi. Bugün de Yaşa ve Turgut çifti ile kahvaltıdan sonra gemiden ayrıldık ve Heraklion Kalesi’nden başlayarak şehri gezmeye koyulduk. Şehir içinde dolaştıktan sonra Arkeoleoji Müzesi’ni gezdik ama burası bizim için tam bir hayal kırıklığı oldu. İçerisi o kadar küçüktü ki gezdikten sonra görevlilere bu kadar mı, başka salon var mı diye sorduk. Müzeden çıktıktan sonra yemek mi yesek yoksa benim Girit’te görülmesi gereken yerler araştırmalarımda bulduğum, çok güzel bir gölcüğe sahip, Ag. Nikolaos şehrine mi gitsek karar veremedik.

Girit merkezde dolaşırken girdiğimiz bir eczaneden güzel bir Girit lokantası tarifi almış ve yavaş yavaş da acıkmaya başlamıştık. Ama aklımızdan da Ag. Nikolaos bir türlü çıkmıyordu. Yürürken kendimizi otogarda bulduk. İçeri girip otobüs saatlerini öğrendik. Heraklion Ag. Nikolaos arası 1,5 saatlik bir yol olduğunu ve 20 dakika sonra kalkacak bir otobüs olduğunu öğrendik. Ne yapsak ne etsek derken annemin teşviği ile gitmeye karar verdik. Bindik otobüse. Şehirler arası otobüs olmasına rağmen dolmuş gibi çalıştı ve çok fazla yerde yolcu indirip bindirdi. Yolda giderken gerek var mıydı bu kadar yolu gitmeye diye kendimi sorgulamadım desem yalan olur ama Ag. Nikolaos’a varınca çok doğru bir karar verdiğimizi gördüm.

Ag.Nikolaos

Deniz biraz karaya doğru girinti yapmış ve bir gölcük oluşturmuş. Gölcük ve deniz bir kanalla birbirlerine bağlılar. Gölcüğün etrafında bir sürü kafe, restoran bulunuyor. Çok şirin ve güzel bir yer. Heraklion bir yerleşim yeri iken burası turistik bir mekan. Biz de acayip acıkmış durumdayız. Nerede, ne yiyeceğimize bir süre karar veremesek de göl kenarında bir restaurantta oturup ızgara etimizi afiyetle yedik. Yemek sonrası mekanın etrafında biraz yürüyüş yaptık ve dönüş yoluna geçme vaktimiz geldi. Buradaki otobüs garı şehir merkezinin biraz uzağında ve yokuş yukarı bir yerdeydi.

Dönüş yolunda biraz yolumuzu şaşırdık ve otobüs garını zamanında bulmayacağız diye heyecanlandık. Buraya olan seyahatimizi çok ucu ucuna programlamıştık. Bu otobüsü kaçırmak demek gemimizin kalkma saatini kaçırmak demekti. Sora sora otogarı bulduk ve otobüsümüze bindik. 1,5 saat kalabildiğimiz mekandan 1,5 saatlik bir yolculuk sonrası geri döndük. Dönüş yolunda iyi ki de gelmişiz buraya diye hepimiz keyifliydik, Girit gezilecek yerlerinin bir numarası olmalı Ag. Nikolaos. Otobüsten indikten sonra koşa koşa gemimize yöneldik ve limadanki son shuttle servisine binerek gemimize vardık.

24.09.2010 Cuma

Rodos Gezilecek Yerler

Sabah kahvaltısından sonra gemiden ayrıldık. Rodos limanı kale surlarının çok yakınında, gemiden iner inmez kendimizi kale içinde, surların içinde bulduk. Öğlene kadar kale içinin güzel sokaklarında dolaştık, Hafız Ahmet Ağa Kütüphanesini gezdik, Şövalyeler Caddesi’nden geçtik. Surların içerisinde bir sürü mağaza, restaurant ve kafe bulunuyor. Mekan çok turistik olduğu için bir hayli kalabalık. Rodos’a gelip de surların içerisinde dolaşmayan yok, Rodos gezilecek yerler listelerinin bir numarası. Öğleden sonra kale içinden, diğer bir adı ile eski/tarihi şehirden ayrıldık ve şehir merkezine/modern şehre geldik. Modern tarafta bol bol cafeler ve mağazalar var. İki bayan kıyafet mağazası görür de içine girmez mi. Dolaşmaktan yorulup acıkınca güzel bir cafeye oturduk. Ton balıklı sandviçimizi yedikten sonra kahve eşliğinde çikolatalı pastamızı yedik. Daha sonra biraz daha mağaza bakındık ve limanın diğer tarafına geçip Dünya’nın yedi harikasından biri sayılan, ama şu anda yerinde bulunmayan meşhur Rodos heykelinin yerine gittik.

Akşamüzeri Happy Train’e binerek, Rodos’un arka taraflarını dolunay manzarası eşliğinde gezme şansı elde ettik. Hemen akabinde gemimize dönerek akşam yemeğimizi yedik. Akşam yemeğinin bitimine yakın taverna turuna katılacak misafirlerin resepsiyona gelmeleri gerektiğine dair bir anons duyduk. Annemin bir an içi gitti ve keşke önceden haberimiz olsaydı da biz de katılsaydık taverna etkinliğine dedi. Ama grubun hareket saatinde biz yemekte olduğumuz için geç kalmıştık. Yemekten sonra tekrardan dışarı çıktık ve kale içinde biraz daha dolaştık. Atina’da beğenip de almadığımız, üzerleri el işçiliği ile boyanmış deri çantalardan benim ve kardeşim için satın aldık.

Tam dönüş yoluna geçmiştik ki surların dışında, kapalı çarşı, pasaj gibi küçük bir mekanın içerisindeki bir restaurantın önüne atılmış masa ve sandalyelerde oturan bizim taverna grubunu gördük. Ortada 3. sınıf arabesk vari şarkılar söyleyen 2 kişi müzik yapmaya çalışıyor. Sanki İstanbul’un arka sokaklarındaki kötü bir meyhane/restoran havasında bir yer. Oturanlarda da pek bir eğlenme havası göremedik. Bunları görünce bir şey kaçırmadığımızı, daha doğrusu iyi ki kaçırdığımızı düşündük. Ertesi gün tavernaya giden gruba nasıl geçtiğini sorduğumuzda, çok güzel bir yerdi çok eğlendik gibi yorumlar duyunca çok güldük. Saat 23.00 gibi gemimize geri döndük.

25.09.2010 Cumartesi

Kos Gezilecek Yerler

Öğlene doğru Kos’a vardık. Yarın sabah gemiyi erken terk edeceğimiz için bavullarımızı öğlene kadar düzenledik. Gemimiz hemen Kos limanı girişine demirledi. Görevliler geminin limanda uzun süre kalamayacağını, bizim hemen inmemiz gerektiğini ve akşam 19.00’dan önce de gemiye binemeyeceğimizi belirttiler. Biz de hemen çantalarımızı, şapkalarımızı ve fotoğraf makinemizi alıp yola koyulduk. Kos merkezi küçük bir yer, limanın hemen yanında bir kalesi var. Tüm gün boyunca kalenin içini, dışını gezdik, çarşısında dolaştık, Kos gezilecek yerlerin hepsini yurladık yani. Hatıra olarak kendime ahşap boncuklardan yapılmış yeşil bir kolye aldım.

Akşamüstü deniz kenarında bir cafede kahvelerimizi içtik. Gelmezden önce Orhan ahtapot yemeden gelme diye beni sıkı sıkı tembihlemiş ve oradaki restoranların tavanlarına asılarak kurutulan ahtapotların lezzetlerini anlata anlata bitirememişti. Fakat Kos’da dolaşırken hiç restoranlardan sarkan ahtapot görmedim. Gemiye dönerken restoranına gelmemiz konusunda ısrarcı olan bir garsona, hani sizin ahtapotlarınız dediğimde, şehir merkezindeki restaurantlarda bulamayacağımızı, onun için bilmem kaç kilometre uzaklıktaki bilmem nereye gitmemiz gerektiğini belirtti. Gemiye binme vaktimizde yaklaştığı ve pek aç olmadığımız için, belirtilen yere gitme çabasına gitmedik. Geminin diskosunda her gece eğlence ve bir iki günde bir de canlı müzik oluyordu. Fakat biz yorgunluktan bunların hiçbirine katılmayıp, yemekten sonra güvertede biraz vakit geçirdikten sonra saat 11 – 12 gibi kamaramıza dönüyorduk.

Son gece eğlenceye bari biz de katılalım dedik. Disko çok kalabalıktı ve neredeyse herkes eller havada eğleniyordu. Canlı müzik yapan grupta, bir kalvye ve bir solist vardı. Biz annemle uzak bir köşeden izledik. Gecenin ilerleyen saatlerinde rehberlerden bir tanesi sirtaki yaptı ve akabinde misafirlere sirtaki öğretti. Tabii böyle bir şeyden eksik kalmamak için ben de hemen atladım sahneye ve adımlarımı sirtakinin ritmine yönlendirdim. Diskodan dışarı çıktığımızda çorba servisi yapıldığını gördük. Halbuki her akşam çorba veriyorlarmış da biz yeni fark etmişiz. Çorbalarımızı içtikten sonra kamaramıza dönüp eşyalarımızın kalanını bavullarımıza yerleştirdik ve yattık.

26.09.2010 Cumartesi

Çeşme

Sabah erken kalktık ve bavullarımızı kabin kapımızın önüne bıraktıktan sonra kahvaltı salonuna geçtik. Pasaportlarımızı teslim aldıktan sonra sabah saat 08.00’de gemiden ayrıldık. Yunan adaları gezimiz sona erdi. Gemi girişine getirilen bavullarımızı aldık ve gezimiz esnasında edindiğimiz arkadaşlarla vedalaşıp, saat 10.00’a kadar İzmir servisinin gelmesini bekledik. Eşim bizi Konak Pier’de karşıladı ve güzelce bir kahvaltı yapıp, maceralarımızı sıcak sıcak anlatabilmek için annemlere gittik.

Kasım 2010

LEAVE YOUR COMMENT

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir