Balkan Yolları, Tüneller; Eski Yugoslavya’nın Yollarında 1
30 Ağustos Zafer Bayramı’nı fırsat bilip kaçıyoruz yine uzaklara. Bu sefer rotamız yakın uzaklar, Adriyatik’in incisi Balkanlar.
Perşembe sabahı 10.00’da yola çıkıyoruz. İzmir – İstanbul – Podgorica uçup Karadağ’a varıyoruz. Normalde 13.25’de inmemiz gerekirken, rötar sebebi ile 1 saat gecikiyoruz. Hemen Europcar’ın araç kiralama bürosuna gidip sevimli turuncu renkli Polo model arabamızı teslim alıyoruz. Bu esnada hoş bir tesadüf oluyor ve araç kiralama bankosunda Hande – Barlas çifti ile tanışıyoruz. Onlar da bizimkine benzer bir program planlayarak İstanbul’dan gelmişler Podgorica’ya. Birbirimize güzel tatil dileklerimizi paylaşıyoruz ve Budva’da buluşmak için birbirimizin cep numaralarını alarak vedalaşıyoruz.
Niyetimiz ilk önce biraz Podgorica turu yapmaktı ama 1 saat rötarlı inince, bundan vazgeçip direk Mostar’a doğru yönleniyoruz.
Bu seyahatin benim için ayrı bir anlamı da var. 12 yaşındayken ailemle beraber arabamızla İzmir’den yola çıkıp Hamburg’a gitmiştik. O zaman Yugoslavya’nın içerisinden geçmiştik ve buranın yemyeşil, kıvrıla kıvrıla devam eden Balkan yolları kalmıştı aklımda. Bu tatildeki en büyük heyacanım bu yollardan tekrardan geçebilecek olmam.
Eşim daha önce tabletimizin GPS programına Karadağ-Bosna Hersek haritası yüklemişti. Navigasyonun çizdiği rotadan ilerlemeye başlıyoruz ama bir süre sonra yolun daha önce hesapladığımızdan daha fazla kilometre tutacağının ve çok daha uzun sürede varacağımızın farkına varıyoruz. Balkan yolları acayip keyifli. Tek kelimeyle, anlatılmaz, yaşanır diyebilirim. Bir tarafımız dik bir dağ yamacı, bir tarafımız turkuaz bir nehir. Yol dağın neredeyse içinden geçiyor. Ardı ardına, bitmez tükenmez tünellerden geçiyoruz. Tüneller iç içine geçiyor. Dağı delip delip tünel yapmışlar. Bir gün tünel yaptıracak olursam, kesin Bosnalılardan, Karadağlılardan destek alacağım;) Yolda ilerlerken önümüze mi, yeşilin tüm tonlarından kırmızıya bürünmüş ağaçlara mı, turkuaz renkli nehre mi, ‘aman allahım bir daha mı’ dediğimiz tünellere mi bakacağımızı şaşırıyoruz. Pluzine tarafında doğa sporları için birçok kulüp var özellikle rafting için ama genel olarak doğayla başbaşa bir yol. Yer yer hiçbir taşıt ve benzin istasyonu ile karşılaşmadığımız için, arabamızı dolu depo ile teslim almamıza rağmen, eşime sık sık benzinimiz yetecek değil mi diye soruyorum. Çünkü bir sıkıntı yaşasak, başvuracak bir yer yok yol üzerinde. Kilometrelerce bir sağa bir sola dönüyoruz. Hiç düz yol yok sürekli dönüyoruz, dönüyoruz ve dönüyoruz…
7 gibi aydınlıkta Mostar’a varmayı planlamamıştık ama varış varışımız 9 olunca, son 1,5 saati karanlıkta devam etmek durumunda kalıyoruz. Eşime konaklayacak bir yer bulmayı ve Balkan yolllarına yarın sabah devam etmeyi bile teklif ediyorum, ama o planımızdan sapmayalım diyerek devam ediyor azimle.
Çizdiğimiz güzergah Podgorica-Niksic-Pluzine-Saraybosna-Mostar. 350 kilometrelik yolu 7 saatte alıyoruz. Yol viraj ötesi ama asfaltı düzgün. Sadece çok kısa bir mesafeyi toprak yoldan gidiyoruz. Daha sonra fark ediyoruz ki Saraybosna’ya uğramadan, daha güneyden geçerek, daha kısa bir yoldan da ulaşabilirmişiz Mostar’a. Ama belki o zaman böyle müthiş yollardan geçme şansımız olmayacaktı. Eşim yolda aşırı yoruldu direksiyon sallamaktan, ama varınca ‘yorgunluğa rağmen değdi, çok keyif aldım’ dedi.
Eeee? hani devamı?…. Tam virajlı yollarda hızmızı almaya başlamıştık, yazı bitti…
bu akşam gelir muhtemelen 🙂 Çok yazı var daha eklenecek.
muazzam gerçekten
Adım adım yürüdüğüm yolları bir de sizden okumak inanın beni çok etkiledi. Gerçekten çok bilinmese de harika yerler ve anılarınızı paylaşmanız takdir edilesi.